Hanımların daha çok korkulu rüyasıdır. Çevresel bir çok faktörle (stres, uykusuzluk, iklim değişikliği, lodos, ceryanda kalma, açlık, bazı gıdalar vs) şiddetlenebilen bir çeşit baş ağrısıdır. Ağrı krizi ne kadar şiddetli hissedilse de saatler içerisinde her hangi bir iz bırakmadan geçer.
Hastalığı şöyle tarif edebilirim: Belirli aralıklarda gelen başın bir tarafında zonklayıcı karakterde hissedilen 4-72 saat sürebilen şiddetli baş ağrısıdır. Ağrıdan saatler öncesinde hastaların bir kısmında aura denen belirtiler bir anlamda ağrı habercisi olarak algılanabilir. Hastadan hastaya değişebilen bu belirtilerin başlıcaları şunlardır.
-
Psikolojik değişiklikler olabilir hasta kendini neşeli ve olağanüstü iyi hissedebilir
-
Yeme alışkanlığında değişikliklere bağlı tatlı isteği ve buna bağlı çikolata türü atıştırmalar iştah artmaları ve değişik tattaki gıdalara duyulan isteklilik (acı ,ekşi,vs.)
-
Daha nadir olarak beyin hücrelerindeki değişikliklere bağlı görmede hissedilen parlaklık ışık çakmaları, karartılı görme, çizikler ve zigzaglar, bir taraf görmede geçici kayıp yada görmenin bulanması gibi belirtiler.
-
Çeşitli derecede nörolojik belirtiler: Vücudun bir tarafında uyuşukluk güçsüzlük karıncalanma ve beceriksizlik.
-
Baş dönmesi dengesizlik hissi.
-
Çift görme bulanık görme
-
Şiddetli bulantı ve kusma.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım bulguların bir kısmı seyrek görülmesine rağmen bir kısmı da daha sık görülebilen ağrı öncesi bulgulardır. Tecrübeli migren hastaları bu belirtilerin bir kısmına o kadar aşina olurlar ki daha ağrıları başlamadan saatler önce bu bulguların getireceği ağrıya hazırlık yapmaya başlarlar. Adeta şiddetli yağmur lodos hortum gibi doğal afetlere karşı tedbir alan insanlar gibi.
Migren hastası bir anlamda genetik olarak annesinden migrenli doğar. Ancak her migren adayı kişi bu krizleri yaşamadan hayatını devam ettirir.Peki..O Zaman niçin bazı insanlar bu ağrının pençesinden kurtulamıyor sorusu akla gelmekte.Bu sorunun cevabı kişinin yaşadığı çevresinde, yani çevresel çeşitli olumsuzluklar bir anlamda bu hasalığı ortaya çıkarıyor. Bu olumsuzlukların başlıcaları:
-
Çeşitli stres faktörleri ile birlikte yaşamak zorunluluğu. Ailevi geçimsizlikler karı –koca anlaşmazlığı aşırı beklentili ve kaygılı yaşam. İş stresi çalışma ortamından kaynaklanan olumsuzluklar gibi daha birçok sebep migren hastalığını açığa çıkarabilmektedir.
-
Çevresel faktörler: İklim değişiklikleri, nemli ortam , rüzgarlı ve lodoslu havalar ,aşırı sıcak ve soğuk ortamlar. Parlak ışık güneş ışığı ile göz teması aşırı aydınlatılmış ortamlar…
-
Değişik kokulardan etkilenme, keskin kokular rafine doğal olmayan spreylerden ve parfümlerden yayılan kimyasal maddelerden etkilenme yanında kokusunun da migren krizlerini davet ettiğini biliyoruz.
-
Bazı gıdaların ve içeceklerin migrenle ilgisinin olduğunu da biliyoruz. Her türlü alkollü içkinin migren hastalığına sebep olması yanında migren krizlerini de tetiklediği artık tüm bilim çevrelerince ortak kabul görmektedir. Bunun yanında deniz ürünleri rafine edilmiş bazı yiyecek türleri konserve sakatat katkı maddeli kuru yemişler çikolata peynir ürünleri
-
Uyku düzensizliği beynimizin hormon dengesinde bozulmalar ve beyin hücrelerindeki yaptığı olumsuzluklar nedeni ile migren hastalığına davetiye çıkarabilmektedir. Çoğu hastanın ortak yakınması olan hafta sonu migren krizlerinde yaşanan bu uyku düzensizliğinin rolü olsa gerek.
-
Hormonal dengenin bozulması ki bu daha çok hanımlarda migreni sık görmemizin bir sebebi. Adet öncesi sıklaşan ve adet süresincede şiddetlenen migren krizlerini bu sebeplerle açıklamamız mümkün. Hanımlarda menapoz döneminde migren krizlerinde gördüğümüz azalmanın sebebi de bu olsa gerek. Hamileliğin o zor dönemlerinde migren krizleri adeta kaybolmakta ve hasta bu dönemde baş ağrısı ile pek karşılaşmamaktadır. Hamilelik süresince migrene karşı korumayı yine hormonal sebeplerle açıklayabilmekteyiz.
-
Yeme alışkanlığında yapılan değişiklikler öğün atlama ya da aşırı miktarda yemek ile bu krizler de artışlar olduğunu tecrübe ediyoruz. Ramazan ayının ilk günlerinde sıklaşan krizleri bu kategoride değerlendiriyoruz.
Burada belirtmediğim daha birçok sebep daha nadir vakalarda migreni tetikleyebilir. Tıpta hastalık yok hasta var kuralı evrensel bir kural olarak geçerliliğini sürdürmektedir. Pratik hekimliğimizde bu kural çerçevesinde hastalarımızı değerlendirmemiz zarureti en çok migren hastaları üzerinde uygulanmalıdır diyorum.
Migren nöbetlerinin süresine gelince: Burada da kesin bir zaman dilimi yok. Dünya sağlık örgütünün ve uluslar arası baş ağrısı cemiyetinin ortak görüşü: Nöbet süresi 4-72 saat olarak kabul ediliyor. Ancak pratik tecrübelerime göre ağrı genellikle 12-18 saat sürüyor. Hastaları çoğu bir günde geçtiğini belirtiyor.
Migren ağrısı bildiğimiz ağrı algılamalarından farklılık arz eder. Ağrı şiddetli zonklayıcı karakterde genellikle tek taraflı şakaklarda hissedilir. Bazı hastalar ensede bir noktadan ağrının yayıldığını ve bu noktaya basarak ağrıyı hafiflettiğini ifade eder. Göz arkası alın boyun diğer ağrı hissedilen yerlerdir. Bazı hastalar ağrıyı basınç hissi, oyulma yanma, başın patlayacak gibi olması şeklinde hissedildiğini anlatır. Çoğunlukla ağrı ile birlikte ışık ses gürültüden rahatsızlık bulantı bazen kusma ve loş sessiz karanlık bir odada istirahat ile ağrının geçeceğine olan inanç nedeni ile böyle bir ortamda bulunmak isterler.
Migren ağrısı gerçekten ciddi ve önemli bir durum olup hastaların bir kısmını acillere götürür. Ağrıya bağlı gerilim huzursuzluk hastada stres faktörü oluşturup hastanın ağrısını daha fazla hissetmesine sebep olur.
Hastalığın teşhisini nasıl koyuyoruz? Bu sorunun cevabı ilk planda hastanın anlattıkları ile diyebiliriz. Belirli periyotlarda yaşanan ağrı krizini yapabilecek başka organik bir hastalık yok gibi. Yapılacak tetkikler sonucu elimizde elle tutulur migren teşhisini doğrulayıcı bir parametrenin olmaması nedeni ile hekim-hasta diyalogu teşhiste ayrı bir önem arz eder. Migrenle; boyun kireçlenmesi, sinüzit, görme bozukluğu, yüksek tansiyon gibi hastalıkların karışma ihtimali pek olmasa da bazı vakalarda bu ayırıcı teşhis için film veya tahlil istiyoruz. Daha ileri teknik olan tomoğrafi, emar veya eeg gibi tetkiklerin migren tanısına pek katkısı olmamakla birlikte pratik uygulamada sık başvurulan yöntemler olarak görüyoruz.
Kurulması zaruri olan hekim –hasta diyalogunun iyi olması karşılıklı güvenle beslenmesi sağlanırsa gereksiz tetkiklerle hem ülke ekonomisine hem de hasta ekonomisine verilen zarar asgariye indirilebilir. Gereksiz masraflardan koruma yanında hastada bu tetkikleri istemenin getirdiği kaygı korku ve tedirginlik olmayacağı için ayrıca hastanın gerilim ve strese girmesi önlenmiş olur.
Migren tehlikeli bir hastalık mı? Sorusuna vereceğim yalın cevap hayırdır.
Çünkü 20 yılı aşkındır süren hekimlik tecrübemde migren nedeni ile ölen iki hastamı hatırlıyorum. Bunlardan bir tanesi ağrının şiddetinden intihar etmişti diğeri ise yüksek doz kontrolsüz ağrı kesici alma sonucu karaciğer sirozu nedeni ile vefat etmişti. Çok nadir görülen bir tarafın felç olması ile giden migren hastam ise 5-10 rakamını geçmez.
Hastalığın tedavisine gelince: Üzerinde en çok durmamız gereken konu bu olsa gerek. Ağrının başlangıcında yapacağımız koruyucu tedavi ile korumak mümkün.Daha sıklıkla gördüğümüz haberci bulgular olmadan ani gelen sık ağrılara karşı yine koruyucu ilaçlarımız var.Çok şiddetli başlayan ağrı krizleri ile mücadele edebileceğimiz modern ilaçlar ülkemizde de artık çoğaldı .yeter ki hekimlerimizle diyalogumuzu koparmayalım.
Son yıllarda tüm dünyada revaçta olan tamamlayıcı tıp uygulamalarının en başarılı sonuç verdiği hastalıkların başında migren geliyor.15 yılı aşkın süredir binlerce hastada uygulama fırsatı bulduğum akupunktur tens ve laser tedavilerinden umulmadık başarılar elde ettiğim hastalarım oldu.Yeter ki neyi, niçin, nasıl ve ne şekilde yapacağımızı iyi planlayalım.Hastada beklentilerimizi ve sonuçları iyi ve doğru tahlil edelim .Sonuca varmamız elde edilen güzellikleri paylaşmamız içten bile değil.
Ağrısız ve baş ağrısız günler temennilerimle…