Günümüz insanı mutsuz, huzursuz ve bir o kadar da yalnız ve sahipsiz.
Öyle bir yalnızlık ve sahipsizlik ki bu, milyonların kalabalığında ve akan insan seli içerisinde tek başına… Kendisi ve yaşadığı çevre ile kavgalı… Varlık içinde yoksulluğun acı ve ızdırabını yudumlayarak yaşam savaşı veriyor…
Ruh-Beden-Zihin üçgenindeki bu kavga ve kaotik durum, günümüz insanının yorgun, gergin, stresli ve hasta olmasının ana sebebi olsa gerek.
Örneğin günümüz çocuklarının eski nesillere kıyasla daha fazla psikolojik problem yaşadığının farkındayız. Gençlerimiz ve çocuklarımız daha bencil, daha tembel ve daha az fedakar… Ben merkezli, hayalci ve sadece kendini düşünen, kaygılı, sıkıntılı ve kasvetli bir nesil geliyor arkamızdan…
Kendi öz güveni çok fazla olsa da başarıları ile gururumuzu okşasa da bizden sonra gelen kuşak dünya ile entegre olmanın da etkisi ile nefsi emaresinin tesiri altında daha fazla kalacak gibi görünüyor.
Toplum kuralları, yeni nesil için anlamını yitiriyor, fedakarlık gibi değerler yerine, kendisi olmak birey için en önemli değer haline geliyor. Görüntülü ve yazılı basın aracılığıyla insanlar sık sık ‘kendin ol, başkalarının ne düşündüğünü önemseme ve yalnız kendin için yaşa’ gibi klişeleşmiş sözler ve sloganlarla adeta nefsinin esiri haline getirilmeye çalışılıyor…
İnsanlar için yaşam artık bir kişisel ifade biçimi halini almaya başlamış durumda . Giyinirken, yerken, gezerken, evlenirken bile farklı olmak, kendilerini ifade etmek biçimi olarak öne çıkarılıyor. İnanç sistemleri de kişiselleşiyor. Dini hassasiyetler ve kurumsallaşmış dini inanç zayıflamış durumda. Cemiyet ve derneklere katılım azalıyor. Paylaşım esas olmaktan çıkarılarak, insan kendi nefsi heva ve hevesinin adeta esiri haline getirilmeye çalışılıyor.
Anne babaya ve ebeveyne saygı küçüklere sevgi ve şefkat gibi ruh halimizi güzelleştiren hasletler yerini daha yapmacık ve sığ görsel ritüellere bırakmış durumda…
Gençler, her şeyi yapabilecekleri, hayallerinin peşinden koşmaları tavsiye edilerek aşırı öz güvenli ve nefsi emarenin tuzaklarına açık hale getirilmiş durumda. Beklentiler sınırsız, ancak yaşam şartlarının bu beklentilerin gerçekleşmesine izin vermediği bir dünyada gençleri hayal kırıklıkları bekliyor. Ruhsal sapmalar, kişilik bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi günümüz moda hastalıklarının oluşumunda nefs terbiyesinde yapılan affedilmez hataların rolü her gün biraz daha berrak şekilde su yüzüne çıkıyor.
Kendini keşfetmek, sevmek, mutlu etmek, başkalarına bağımlı olmamak önemli hale gelmiş durumda. Ancak giderek yalnızlaşan ve kendi başlarına kalan bir insan, nefsani heva ve heveslerinin peşinde koşarak ne kadar mutlu olabilir ki?
İşte bu yüzleşme sonucu zihnimizi ve ruhumuzu ihmal ettiğimiz nefsi emarenin hile ve desiselerin içinde oyalandığımız ortaya çıkıyor.
Yalnızca kendine odaklanmanın, yalnızlaşmanın, hazza odaklı bir yaşamın, sınırsız beklentilerin sonuçları ne olabilir? Koskoca bir kaos olmasın… Batı toplumundan başlayarak bizim de toplumumuza sirayet etmeye başlayan moda hastalıklara bu özenilen yaşam tarzı sebep oluyor… Farkında mıyız?
Son yıllarda ard arda yapılan eş zamanlı çalışmalar ile sadece beden sağlığımız değil aynı zamanda ruh ve zihin sağlığımızla ilgili de yapılan terapötik desteklerden oldukça başarılı sonuçlar almamız ve manevi dinamikleri işleterek zor kapıları aralamamız biraz olsun bizleri umutlandırdı..
Zorlaştırmak yerine kolaylaştırmalı, ümitvar olmalı, sabırla yolumuzu aydınlatmalı ve nefsani tuzaklara karşıda, el ve gönül birliği ile cemaat ve cemiyet şuuru içinde yılmadan usanmadan yolumuza devam etmeliyiz… Muhabbetle sağlıcakla kalın